1 Aralık 2011 Perşembe

Sıkılmacalar - 01.12.2011

- Merhaba

- Her aya yeni bir anlam yükler olduk, sanki başka zaman yaşayamayacak gibi Kasım'da Aşk, Aralık'da seks fanatiği olduk. Yakında kapitalizm götünüzü verin dese anında domalacaz gibi görünüyor.

- 2011 den bir bok olmayacağını biliyordum ve sakin geçirdim. 2012'ye karşı içimde umutlar var, uzaya çıkacağım hissi hakim üzerimde. 

- Uzaya çıkmak yerine Gümüşlüğe'de gidebilirim. Yer çekimli gün batımı hayranıyım. 

- Birine internetten çiçek yollamak güzel bir şey de, çiçeği alınca yüzündeki ifadeyi görememek kötü. 2 TL karşılığında MMS yoluyla gönderilmesi taraftarıyım. Buradan ciceksepeti.com'a sesleniyorum. 

- Badem bıyığa değil, fırça gibi öne doğru olan badem bıyığa karşıyım. Hele bir de sarımtırak renkse yolasım geliyor şerefsizim.

- Yeni bir akım olarak - ŞerefSİZM

- Yeni bir bilim dalı olarak ŞerefOLOJİ

- Yeni bir burç akımı olarak da ŞerefONOMİ

- Ofisteki klimanın pozisyonu kadar önemli bir pozisyonun şirket bünyesinde dahi olmadığı kanaatindeyim. Zira yaz boyu klimanın direk yüzüme vurmasından ve boynumun tutulmasından dolayı klima açamadım. Oda değiştirmeyi veya istifa etmeyi düşünüyorum.

- Akıl dolu bir TV tartışma programı adı olarak DüşünüYORUM

- Geçen gün "beyin amcıklaması" nı "beyin mıncıklaması" olarak yazan birine "çok hanımefendi birisiniz" diye iltifat ettim. Hayatımda daha önce kimseye iltifat etmemiştim. Zaten onun da iltifat olabileceğini şu an yazarken anlıyorum.

- #seksokuludiyalogları için bir istatistik >>  insanların en çok sevişmek istediği kişi halen Filiz..

- Teşekkürler

30 Kasım 2011 Çarşamba

Sı-KIL-ma-ca-LAR

- Merhaba

- Bedelli askerlik askerliği yaptığımdan ötürü sikimde değil, bunu baştan söylemek isterim

- Ülkenin gündemini yakından takip ediyorum desem yalan olur çünkü gündem diye sunulan şeyin kafa karıştırmaktan öteye gitmediğinin farkındayım.

-Dünyanın en büyük şirketlerinden birinin adının "Anadarko" olması uzun zamandır çok acayibime gidiyor. Orada çalışıyor olsam yemin ederim ismi söylemekten korkarım. "Anadarko" ne amk...

- Geçen gün öğle arasından sonra asansörde maruz kaldığım geğirme ardına gelen kokudan beri yemek yiyemiyorum.

- Kapalı alanlarda sigara içme yasağı ofiste benim yan odaya kadar geçerli bir şey. Oradan sonrası yaşasın anarşi formatında takılıyor. (Ben de dahil)

- Ankara'da hava yine soğudu. Aksi bi durum olacakmış gibi "offf ne soğuk,dondum" tweetlerine anlam veremiyorum. Aralık'da 20 derece olacak hali yok amk.

- Ankara'ya her yeni mekan açıldığında insanların ilk 3 ay hücum edip, dördüncü ayda başka mekana kaymalarından sıkıldım. Bi durun olduğunuz yerde de adamlar kapatıp gitmesin amk.

- Tatil yapmayı değil, tatilde gittiğim yerleri özlüyorum.

- İşe yeni başlamış 25 yaş üstü kadın tribinden çok sıkılıyorum. Çekingenliğinin altında gizli iş hırsının anlaşılmadığını zannederek koca arıyor hepsi. Feminizmin dibine vurmaları da cabası.

- Ofiste çiçek besleyenlerin içinde barındırdığı Orta Anadolu toprağı hasreti yüzünden ben niye çiçek namına sorumluluk alıyorum, anlamıyorum. Bu konuda kendimle hesaplaşma zamanım geldi.

- Kar yağar yağmaz her sene yapılan Abant gezisi ilanının ve ardından gezide çekilen fotoğrafların panoya asılmasıyla beraber intihar etmek istiyorum.

- Her gün şirket mailine en az 3 tane vefat ilanı geliyor, ama ne asansör kuyruğunun değiştiği var ne de iş yapmadan oturan insan sayısının.

-Teşekkürler

16 Eylül 2011 Cuma

::Gün Batımı Kafasını Yaşayamayan Adamın Akıl Almaz Dramı::

Alıştığım tatil akşam üstü zamanlarını bozacak her şey vardı yine o gün, en büyük alışkanlığım olan akşam üstü bira içmenin dışında... Gün batımı seromoni için tüm belde sakinleri yerlerini almış, rüzgar her gün olduğu gibi o saatte dinmiş, ev komşum olan ""ünlü dizi oyuncusu"" elinde top çevirmeyi bırakıp verandasına yerleşmiş, ""saçları sıfır kendisi 10 numara marjinalliğin simgesi" kız şezlonguna bağdaşını kurup gözlerini kapatarak meditasyon pozisyonunu almış diğer ev komşum ""Vedat Miloratik restoran"" masalarını kurmaya başlamış hakemin başlangıç düdüğünü beklercesine hazırlıklarını tamamlamak üzereydi...

Dediğim gibi alışmamışlık eğretilik yaratıyor, alışmamış götte don durmuyordu.. ""saçları sıfır kendisi 10 numara marjinalliğin simgesi" kızın yaptığı gün batımı meditasyonu yerine hayat sorgulamacasına girişiyor, aralarında bulunduğum "hoşgörüden ölmeye hazır topluluğun" içinde yüzümde salak sırıtış aklımda sikişen düşünceler ile güneşi izliyordum...Gün batımı sırasında paralel evrene geçiş yapma isteğim olsa da bu sadece istek seviyesinde kalıyordu...Gün batıyor, ruhumdan parçalar kopmak üzere esas duruşta emirlerimi bekliyor ama benim ruhuma karşı komut düzeysizliğim bu emirleri vermekte uzman çavuş seviyesinde kalıyordu...

Bu esnada ""Yılmaz Güney filmleri ve ATV dizilerinin yaşlı kadın oyuncusu"" kocaman şapkasıyla evin önünden geçiyor, televizyondan aşina olduğum nursuz bakışını bana fırlatarak -kaldığım evin güzelliğine istinaden olsa gerek- içinden "şanslı piç" diyordu...Bu gerginliği atlattıktan sonra aklıma "32 dişini durmaksızın gösteren sinirlerini aldırmış ev sahibimin" kaldığım evde doğup büyüdüğü aklıma geliyor -yaşadığım şehirdeki hayatımın boktanlığına istinaden olsa gerek- içimden "ne şanslı kadın amk" diyordum... Hem kıskandırıp hem nasıl saniyesinde başkasını kıskanıyordum bunu anlamıyordum...

Ev komşum "ünlü dizi oyuncusu" nun hissettirir derecede aldığı derin nefes ve yaşadığı oksijen kafası, "saçları sıfır kendisi 10 numara marjinalliğin simgesi" kızın adeta mayahana okulu mezunu bir budist tadında ulaştığı nokta ve benim dünya düzeni sorgulama kafam ""ali-veli-konya""** tadında bir üçlü oluşturuyor, güneşin denizin dibine doğru yolculuğunu tamamlarken bıraktığı kızıllıkta darmadağın bir görüntü sergiliyordu...

Ertesi gün ve geri kalan 10 günde bu böyle devam ediyor, son günlere doğru Fight Club tadında bir anarşi yaratmaya karar verme noktasına kadar varıyordum...Paranın iktidarının gereksizliği, mal ve mülk koalisyon hükümeti ile yönetilen dünyanın seni insani tüm gereksinimlerinden -ki bunları başka bir yazıda irdelemek isterim- alıkoyduğu gerçeği yüzüme belkide en sert haliyle çarpıyordu...Bu düşünceler benim keçe gibi suratıma çarpa dursun, yine bir gün batıyor, benden çok daha önce oraya gelmiş ev komşum "ünlü dizi oyuncusu" ve "saçları sıfır kendisi 10 numara marjinalliğin simgesi" kız ritüellerine devam ederken, ben kendi sikko realiteme dönmek üzere Myndos'dan ayrılıyordum...

**ali-veli-konya : Askerlere komutanla konuşmadan önce tekmilin nasıl verileceği öğretilirken kullanılan saçma ama bir o kadar işe yaraya kalıp söz öbeği... (Erdem Akyıldız Trabzon gibi)



8 Ağustos 2011 Pazartesi

:::BaD ROMancE:::

Sen,
O suskun halin hep gözümün önünde....
O günkü,
Buruk bakışlarını halen unutamıyorum...
Belki Aşkların en büyüğünü hak ediyordun,
Belki de bir bilinmeze aşıktın...
Ama AŞK sana neden senin O'na baktığın gözle bakmıyordu...??
Yalnızlık senin kaderin olmamalıydı
Ama sen...
O gün utangaç utangaç gözlerini kaçıracak yer arıyordun...
...


Ve sen...sen dostum...
Anlamsızca,
Ben sevgilimle çimlerde otururken yanımızda olmak istiyor,
Muhabbetinin bir kız için ne kadar zor çekilir olduğunun farkına varmadan,
Zoraki gülüşlerimizi anlamadan,
Yalnız kalma isteğimizi sürekli görmezden gelerek,
Ve yanımızda oturmaya ısrarla devam ederek,
Bizi yanında öpüşmeye ve kendi bakışlarını da utancından başka bir yere yöneltmeye mahkum ediyordun...

...

Şimdi o kız yok!!..
Gitti...
Ve geri gelmeyecek....
Sen ise ben her hatun yaptığımda korkulu rüyam olarak hep yanımda olacaksın...
Bunu biliyorum..((!!))
Seni seviyorum..((!!))




31 Temmuz 2011 Pazar

:::MOderN ZAMANlarda AŞK dipteDİDİDİmidur??:::PART-II

    Birbirimizin hayatına anlamsız derecede ortak olalı 6 ay olmuştu...Hissettiğimiz sorumluluk duygusunun yoğunluğu civanın yoğunluğunu (13,6 gr/cm3) ikiyle çarpıp havada tokatlıyor, "ben yatıyorum" konulu telefon konuşması yapılmadan önce yatılmıyordu...Birbirimizi incitmemek için ağzımızdan kötü bir laf çıkarmıyor, facebook da yeni eklediğimiz karşı cins arkadaşları nazik bir dille birbirimize açıklıyorduk...Akşam dışarıda beraber değilsek, 2 saate bir kiminle ve nerede olduğumuz bildiren bir telefonla birbirimizi yokluyor, eve geldim haberini almadan uyumuyorduk...İnsanlar bizi çok yakıştırıyor, birbirimizin arkadaşlarından bireysel övgüler alıyor, ""çok düzgün kız (veya çocuk) XXXXX""  gibi bizi birbirimize iten cümleler duyuyorduk...O- La-La...Ne kadar da güzeldi her şey..Tüm ömrümüzü beraber geçirme hayalinde kaybolup gitmek, bulutlarda el ele yürümek, hiç tartışmasız geçen bir ilişkinin ne kadar ideal olduğundan şüphe duymadan hayat ortaklığımızı gün be gün ileriye götürmek...OH-La-LAA...DERKEEENNN....
     MOr ve Ötesi şöyle diyordu bir şarkıda ""Derken bir anda fark ettim başka bir hayat yok ki""......Bireysel hayatın yok oluşu, özgürlüğünün anlamsız yere yaratılmış olan güvensizlik ve korkuyla kısıtlanması çiftlerden birini başka noktalara itmeye başlar ve sonra....zaten sonrasını hepiniz tahmin ediyorsunuzdur diye düşünüyorum...3-5 yıl bu dinamiklerde ilerleyen bir ilişki ardından gelinen nokta ""evliliğe de ayrılığa da aynı seviyede olan yakınlık"" dır. . Oha LanN demeyin, bu böyle...Bu noktada ya ayrılırsın ya evlenirsin...Bana göre doğru olanı ayrılmaktır...Ama aynı zamanda zor olanı da...Benim yapabildiğim bir şey değildir mesela...Ama doğru olan o noktaya gelmiş ilişkinin sonlanmasıdır...Daha da fazla iç içe girmenin bir mümkünatı kalmamıştır artık.. . .
    Asıl hikayemiz ise ayrıldıktan bir 4-5 ay sonra başlar aslında...Diğer ilişkin biteli olmuş, yaraların sarılmıştır (yani en azından baya bi unutmuşsundur)...O ilişki istemek ve istememek arasında ki kararsızlığa sebep olan korkular baş göstermeye başlamıştır...Haklısındır ama cesaretsizliğin seni götüreceği yer girdabın tam ortasıdır...Yeni birini sevmekten kaçmak senin dünyanı daha da karartmaktan başka bir şeye yaramaz...(Tam yeri gelmişken diyeyim bari""Yolda durmak yolda olmak anlamına gelmez - yolda durmak yolda durmak anlamına gelir""...)  ... . Neticede o eski ilişkinin kendini tüketmesinde senin de büyük bir payın vardı ama kendine bunu söyleyemedin...Kendi hayatından vazgeçerek onun hayatına bu kadar ortak olmak, aslında seni de çok yoruyordu ama sen güvensizlik ve korkularından dolayı buna engel olmaya çalışmadın...Suçlamanın daha kolay olduğunu sandın ama aslında değildi...Aldatılmış, kandırılmış olarak hissetin kendini...Ayrıldığında ""Bana bunu nasıl yaptın sen"" diyerek kendini ilişkinin dışında tutmak gibi bir gaflette bulundun...Oysa çuvaldızı kendine batırsaydın inan bana daha çabuk rahatlatacaktın kendini...Ama bencilliğin yine ağır bastı ve bunu yapmadın...Şimdi ise biri sana doğru yaklaştığında, ""korkularım var aNNe"" diyerek bir köşede ağlıyorsun...Karşılıksız sevmeyi beceremedin...Onun yerine kendine adapte etmeyi veya ona adapte olmayı yeğledin...((Bu yazının birinci bölümünü hiç okumamıştın çünkü :))
    Şimdi ise yapacağın şey yaptığın hataları bir bir gözden geçirmek...Sen, ilişkin 5 yıl sonra bitti diye düşünüyorsun ama o ilişkinin, alışkanlık sebebiyle devam ettiği 1-2 senesi rahat var...İşte bu üçüncü yılda noldu, sonraki süreçte neden düşüş yaşandı bunu bulacaksın....Hatanı görüp ""..ya aslında ben.."" dediğinde ise Tanju Okan sana seslenecek ve sen ona gülen yüzün ve elinde rakı kadehinle eşlik edeceksin....Ve inan bana o nefret ettiğin eski ilişkin bile zihninde kötü olarak var olmayacak...Rahatlayacaksın...