Romantizm den daha önce bahsetmiştim aslında...Yani en azından herkesin dilinde olan bu hadisenin bende hangi zamanda nasıl vuku bulduğunu anlatmıştım.
Bir çok kez ben de istedim,yani en azından çaba sarf etmek istedim...Dolunaya karşı iskelede ayakları denize sallandırıp şarap içmek, mumlarla kaplı loş ışık sahibi bir ortamda güzel bir yemek yemek, sevgilimin başı omzumda Eric Clapton, Sting veya ortaokula denk gelen aşklarda Haluk Levent dinlemek...Ama bu kalıpların içinde olamadım...Romantizmi başka bir hikaye, aşkı başka bir türlü içselleştirip, farklı bir türde dışa vurma gibi algıladım...Samimiyeti ön planda tuttum...Bu çok önemlidir aslında sevgili okur...
Neyse.....
Sonuçta kendimi ölçüp tarttığımda, geçmiş ile sert hesaplaşmalar yaşadığımda görüyorum ki, en çok aşık olduğum - hani şu kendini 2010 yılı düğünlerinin resmi ilk dans şarkısı olan Pervane nin mısralarında gibi falan hissettiğin cinsten bir aşk (en pop kültür adamının anlayacağı dilden) - zamanda dahi sevgilimle birinci yılımızı doldurmanın şerefine, ona olan aşkımı anlatan mısraları hepinizin önünde ancak şu şekilde dile getirebildim;
Deforme taytlar,
Teşhirci kadın...
Burnuna bazen parmak sokan adam
Neydi peki bizim suçumuz olan
Belki de bizde eksik olan....
........
Hayallerde yaşayan küçük kız;
Kocaman gözleri,
Sanki hepimizi kucaklayacak gibi
Madonna olmuş sanki
Herkesi baştan çıkaracak gibi
.......
Deforme taytlar,
Kıskanç adam...
Bazen kör,
Bazen biliçsiz olan...
Hergün,
Hiç dinlenmeyecek şarkılar yazan,
Ve tek gerçeğinin
AŞK olduğunu sanan...
........
Deforme taytlar,
Kocaman bir AŞK...
O Kadın ve O Adam
Var oldukça, ve zaman geçtikçe,
KOSkocaman olacak olan...
Dedim ya sevgili okur, samimi olmaya özen gösterdim ben her zaman...
Sevgiyle - Aşkla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder