31 Temmuz 2011 Pazar

:::MOderN ZAMANlarda AŞK dipteDİDİDİmidur??:::PART-II

    Birbirimizin hayatına anlamsız derecede ortak olalı 6 ay olmuştu...Hissettiğimiz sorumluluk duygusunun yoğunluğu civanın yoğunluğunu (13,6 gr/cm3) ikiyle çarpıp havada tokatlıyor, "ben yatıyorum" konulu telefon konuşması yapılmadan önce yatılmıyordu...Birbirimizi incitmemek için ağzımızdan kötü bir laf çıkarmıyor, facebook da yeni eklediğimiz karşı cins arkadaşları nazik bir dille birbirimize açıklıyorduk...Akşam dışarıda beraber değilsek, 2 saate bir kiminle ve nerede olduğumuz bildiren bir telefonla birbirimizi yokluyor, eve geldim haberini almadan uyumuyorduk...İnsanlar bizi çok yakıştırıyor, birbirimizin arkadaşlarından bireysel övgüler alıyor, ""çok düzgün kız (veya çocuk) XXXXX""  gibi bizi birbirimize iten cümleler duyuyorduk...O- La-La...Ne kadar da güzeldi her şey..Tüm ömrümüzü beraber geçirme hayalinde kaybolup gitmek, bulutlarda el ele yürümek, hiç tartışmasız geçen bir ilişkinin ne kadar ideal olduğundan şüphe duymadan hayat ortaklığımızı gün be gün ileriye götürmek...OH-La-LAA...DERKEEENNN....
     MOr ve Ötesi şöyle diyordu bir şarkıda ""Derken bir anda fark ettim başka bir hayat yok ki""......Bireysel hayatın yok oluşu, özgürlüğünün anlamsız yere yaratılmış olan güvensizlik ve korkuyla kısıtlanması çiftlerden birini başka noktalara itmeye başlar ve sonra....zaten sonrasını hepiniz tahmin ediyorsunuzdur diye düşünüyorum...3-5 yıl bu dinamiklerde ilerleyen bir ilişki ardından gelinen nokta ""evliliğe de ayrılığa da aynı seviyede olan yakınlık"" dır. . Oha LanN demeyin, bu böyle...Bu noktada ya ayrılırsın ya evlenirsin...Bana göre doğru olanı ayrılmaktır...Ama aynı zamanda zor olanı da...Benim yapabildiğim bir şey değildir mesela...Ama doğru olan o noktaya gelmiş ilişkinin sonlanmasıdır...Daha da fazla iç içe girmenin bir mümkünatı kalmamıştır artık.. . .
    Asıl hikayemiz ise ayrıldıktan bir 4-5 ay sonra başlar aslında...Diğer ilişkin biteli olmuş, yaraların sarılmıştır (yani en azından baya bi unutmuşsundur)...O ilişki istemek ve istememek arasında ki kararsızlığa sebep olan korkular baş göstermeye başlamıştır...Haklısındır ama cesaretsizliğin seni götüreceği yer girdabın tam ortasıdır...Yeni birini sevmekten kaçmak senin dünyanı daha da karartmaktan başka bir şeye yaramaz...(Tam yeri gelmişken diyeyim bari""Yolda durmak yolda olmak anlamına gelmez - yolda durmak yolda durmak anlamına gelir""...)  ... . Neticede o eski ilişkinin kendini tüketmesinde senin de büyük bir payın vardı ama kendine bunu söyleyemedin...Kendi hayatından vazgeçerek onun hayatına bu kadar ortak olmak, aslında seni de çok yoruyordu ama sen güvensizlik ve korkularından dolayı buna engel olmaya çalışmadın...Suçlamanın daha kolay olduğunu sandın ama aslında değildi...Aldatılmış, kandırılmış olarak hissetin kendini...Ayrıldığında ""Bana bunu nasıl yaptın sen"" diyerek kendini ilişkinin dışında tutmak gibi bir gaflette bulundun...Oysa çuvaldızı kendine batırsaydın inan bana daha çabuk rahatlatacaktın kendini...Ama bencilliğin yine ağır bastı ve bunu yapmadın...Şimdi ise biri sana doğru yaklaştığında, ""korkularım var aNNe"" diyerek bir köşede ağlıyorsun...Karşılıksız sevmeyi beceremedin...Onun yerine kendine adapte etmeyi veya ona adapte olmayı yeğledin...((Bu yazının birinci bölümünü hiç okumamıştın çünkü :))
    Şimdi ise yapacağın şey yaptığın hataları bir bir gözden geçirmek...Sen, ilişkin 5 yıl sonra bitti diye düşünüyorsun ama o ilişkinin, alışkanlık sebebiyle devam ettiği 1-2 senesi rahat var...İşte bu üçüncü yılda noldu, sonraki süreçte neden düşüş yaşandı bunu bulacaksın....Hatanı görüp ""..ya aslında ben.."" dediğinde ise Tanju Okan sana seslenecek ve sen ona gülen yüzün ve elinde rakı kadehinle eşlik edeceksin....Ve inan bana o nefret ettiğin eski ilişkin bile zihninde kötü olarak var olmayacak...Rahatlayacaksın...





 

16 Temmuz 2011 Cumartesi

:::MOderN ZAMANlarda AŞK dipteDİDİDİmidur??:::PART - I

Daha kendi şiirlerini söylemekten, yaptığı besteleri çalmaktan çekindiği, içine kapanıklığının onda yarattığı sıkılganlığı pek fazla aşamadığı Sivas Sivrialan'ın bozkır sarılığında ve sıcağında oturmuştuk Veysel'le...Sivrialan'da kendisinin yaptığı ve yörenin tek meyve bahçesindeki ağaçlar yeni yeni büyümekte, cılız gölgeler yaratmaktaydılar..Tüm ahalinin ilk başlarda ti'ye aldığı, "Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, şu kör adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?" diye homurdandığı zamanlarda ektiği ve yeşerttiği türlü meyve ağaçları onun, o güne kadar yaşadığı en büyük mutluluklarından biriydi şüphesiz..


Aşk dendiğinde aklıma ilk gelen şeyin "kadın" olmasından kendimi alamıyorum..Büyük şehir hayatının klostrofobik havasını solumaktan olsa gerek diye düşünmekteyim..Veysel'e o zaman ki ilişkimden bahsetmekte, sevdiğim kadına övgüleri bir bir dizerken ara arada olsa onun kusurlarından bahsedip, sevgilimden yola çıkarak genel anlamda kadınlardan şikayet ediyor, uyuşmazlıkları anlatarak bir takım çözümlemelere varıyordum...Eski ilişkilerimin dinamiklerinin peşimde olduğunu anlatıyor, eskilerden kalan yaraların sarılmasının biraz zaman alacağını ama sabrımın galip geleceğini söylüyordum...""İlişkilerdeki Kadın beklentisi"" sorununu nasıl minimize edeceğimi ona soruyor, bu beklentilerin bende zaman zaman ""aslolan beni"" kaybetmeme ve kendimi fazlaca değiştirmek için zorlamama neden olduğunu anlatıyordum...Aşk'ı övüyordum. Ancak böyle durumlarda maneviyatımı biraz kaybedince AŞK'a olan inancım da biraz azalıyor ufak girdapların içinde sağ kalmaya çabalıyor ve bazen karşı tarafa da zarar vermişken buluyordum kendimi...Beni, nasıl olacakta herşeyimle kabul edecek, kusursuz sevecek biri çıkacaktı karşıma...Ya şimdiki ilişkim de aynı boyutlara ulaşıp eskilerine benzerse diye yakınırken sazını alan Veysel, bambaşka bir AŞK yorumlamasıyla karşıma çıkıverdi...Dünya var oldukça hatırlanacak muhteşem eserini söylerken beni yerden yere vuruyordu...İnsanlık var olduğundan beri yaşanan bambaşka bir aşkı dile getiriyor, benim pek kıyısından geçemediğim, modern zamanlara kurban verdiğim duyguları teker teker tellerinden döküyordu...Söyledikleri, POPÜLER KÜLTÜR içinde yoğurularak maneviyattan hafifçe uzaklaşmış olan bendeki basit duygular karşısında giderek büyüyor ve yeni bir AŞK tariflemesi yapmama sebep oluyordu...

Veysel, aşkıyla mutluydu, ben ise onun söylediklerini kıskanıyor, modern zaman aşklarındaki basit sorunlarıma, anlamsız, fazlaca abartılmış duygu karmaşasının içinde boğulaya devam etmek üzere sessizce yanından uzaklaşıyordum...





P.S : TOPRAĞIN BOL OLSUN VEYSEL